12 Eylül 1986, Barcelona

Melda Onur
4 min readSep 12, 2020

--

Uzun aylar bu seyahati planlamıştık. İspanyolca kursundan arkadaşım Hümeyra’nın daha önceki seyahatinden anlattıklarını hafızama kaydetmiştim. 20 günlük bu seyahat bizim için hem heyecan hem de endişeydi. Öyle ya İstanbul’dan çıkıp aktarmalarla Lizbon’a kadar gidecek, trenlerde uyuyacaktık.

Tren bambaşkadır

Doğrusu trene adım attığımız andan itibaren öyle korktuğumuz gibi bir şey olmamıştı. Evet indi bindilerde yer numarası alırken biraz sıkıntı yaşadığımız olmuş, yerel para bozdurmalarda azıcık para kaptırmıştık. Ama çok eğlendiğimiz anlar da olmuştu. Paralarımızı çalınmaya karşı üzerimize saklamıştık. Kredi kartı olmadığı için nakit vardı yanımızda. İtalya’ya girerken pasaport kontrolü yapan görevli Hümeyra’ya “paranızı gösterin” deyince baya zor anlar yaşamıştık. Paranız yoksa göçmen olacağınızı düşünüp sorun çıkarıyorlardı. Paralar bellerden çıkınca gülmüştü yakışıklı İtalyan.

Seyahat süresince çok anı yaşadık. Ablam bütün her şeyi biriktirmişti, tren biletleri, para değişim makbuzları, müze girişleri, fişler vs. her şeyi… Bir albüm yapmıştı. Ama yıllar sonra bir taşınma sırasında kayboldu. Hala ona yanar durur, haklı da. Mesela bugün alışveriş sitelerinde Yugoslavya döneminden tren biletleri satılıyor. Bizde de vardı. Satmayacaktık elbet ama anısıyla yaşayacaktı albümde.

İlk alarm

Belki de en büyük riski Nice — Barcelona tren yolculuğunda atlattık. Nice’ten yine gece terene bindik. Bizim kompartımana punk görünümlü bir genç kadın binmişti. O yılarda Avrupa’da punk modası vardı. Ablam biraz tedbirlidir. Kadının davranışlarından kuşkulanmıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde ben uyumuşum ama o uyanık durmuş. Tren Marsilya’da yolcu almak için durduğunda elinde yüklerle siyahi, bir hayli kilolu bir kadın bindi. Diğer kadının yanına yerleşti. Yanında 1 kova da pirinç taşıyordu. Film karesinden çıkmış gibiydi. Bol bol konuşuyordu. O yıllarda yeni Fransızca öğrenmeye başlamıştım ama kadını anlamam zaten mümkün değildi, üstelik ağır bir aksanı vardı. Sabahın erken saatinde kadının bağrışlarıyla uyandık. Çantasını gösteriyordu, ağlamaklıydı. Elindeki çanta yan taraftan kesici bir aletle yarılmıştı. Anladığımız kadarıyla gece uyurken soyulmuştu. Bizimle birlikte Nice’te binen kadın çoktan inmişti. Güvenlik çağrıldı, ama pek de bir şey olmadı. Kadın söylene söylene indi. Çok dikkat etmemiz gerektiğini anlamıştık.

Kahvenin kokusu

Nefis şehir ve Akdeniz manzaralarının eşliğinde sabah Barcelona’ya ulaştık. Trenden indiğimiz anda aldığımız kahve kokusu bugün bu satırları yazarken bile burnuma geliyor. Filtre kahvenin Türkiye’de yaygın olmadığı yıllardı. Almanya’da yaşayan amcamlar yazları tatile geldiklerinde yanlarında kahvelerini de getiriyorlardı ve kalanları bazen bize bırakıyorlardı. Ne neskafe gibi, ne Türk kahvesi gibi içilebilen bu ne çözünebilen, ne de tam öğütülebilmiş kahveyle baş başa kalıyorduk.

Gidip kağıt bardaklarda kahve aldık. Ancak kahvenin miktarı bardak boyunun beşte biri kadardı. Ama o kadar cezbeden bir kokusu vardı ki… Çok sert, çok yoğun ama leziz. İspanya günlerimizin ilk kahvesiydi, bundan sonraki günlerimizin de en büyük keyfi… İspanya’da istasyonlardaki enformasyon ofislerinin turistlerin işini ne kadar kolaylaştırdığına ilk gün tanık olmuştuk.

Ve Barcelona

Hemen bir taksiye binip Hümeyra’nın daha önceden rezervasyon yaptırdığı Roma Hostal’a gittik. Hostel nedir, ilk kez bu seyahatte öğrenmiştim ben de. Doğrusu daha kötü hayal etmiştim ama hiç de fena değildi. Merkezi bir yerdeydi. Üstelik duşu bile vardı. Kendimizi önce duşa, sonra yatağa attık. Öğleden sonra da Barcelona’ya… Hostel görevlisinin ilk ikazı pasaportları emanete bırakmamız ya da çok iyi korumamız gerektiğiydi. Zira çok sayıda hırsızlık vardı, para bulunurdu ama pasaport kaybetmek felaketti. Tüm uyarıları dikkate alarak dışarı çıktık. Kocaman meydanları, rahat insanları, dev çeşmeleri, geniş bulvarlarıyla tabii ki Barcelona’ya vurulduk. Bir de Venedik ve Nice’ten sonra nispeten uygun gelmişti fiyatlar. En şahanesi de her yerdeki su içilebiliyordu, yollarda, çeşmelerde, hostelin suyu bile… Agua Potable yani Su İçilebilir emaresi her yerdeydi. Ablam İspanyolca bilmez ama bunu bilir mesela.

İspanyolca kursundaki birinci sınıf kitabında “alışveriş, satın almak fiili ve rakamları” öğreten bölümde bir çiçek satın alma diyalogu vardı. Çiçeği Las Ramblas’tan alıyorlardı. Hümeyra Ramblas’ın Barcelona’da çok ünlü bir yol olduğunu anlatmıştı. En çok merak ettiğim yerlerden biriydi. 12 Eylül 1986 günü Las Ramblas’a kavuştum. Çiçek satıcılarının arasında yürüdüm, ressamları seyrettim.

İspanya Köyü

Ertesi gün, yani 13 Eylül günü Barcelona’daki küçük İspanya’ya gittik. El Pueblo Espanol, İspanya’daki bütün bölgelerin mimarisi, evleri, kültürünü yansıtan, içinde kafeleri, turistik eşya dükkanları küçük bir İspanya fragmanı gibiydi. Andalucia’yı temsil eden sokaklara bayılmıştık. Bir de bebek koleksiyonu başlattık o gün. Minik seramik yerel giysili bebeklerden almaya başladık. Kadınlı erkekli Katalan, Kastelyan, Andaluz, Valencian vs vs. Seyahat sonunda küçük bir köy ahalisi kadar bebeğimiz olmuştu. Hala duruyorlar, toz almanın ıstırabına katkıda bulunuyorlar :) Bir de yelpaze aldık tabii… Carmen.

Öğleden sonra ise Barcelona’yı kuşbakışı görebileceğimiz Tibidabo tepesine çıktık. Sonra caddeleri, kiliseleri, parkları gezdik. Barcelona’ya seneler sonra yine gittim, yine çok güzeldi. Ama ilk aşk başkadır.

İlk yenen churros da öyle… İspanyolca kursunda, midesine de bir hayli düşkün olan öğretmenimiz Ricardo, churros’u ağzı sulanarak anlatmıştı. İspanyolların sabah kahvaltısında özellikle de koyu bir sıcak kakaoya batırarak yedikleri churros bizim tulumba tatlısının ya da sokakta satılan halka tatlılın şerbete batırılmamış hali. Bunu sıcak kızartıp çubuk çubuk getiriyorlar. Aslında kış için daha uygun ama çok lezzetli tabii… Tatil boyunca bol bol yemiştik. Bir de İspanyolca kurs kitabında yemekler kısmında bahsi geçen bocadillo de tortilla vardı, yani tortillalı sandviç. Tortilla ise bir çeşit patatesli omlet. Onu kocaman bir sandviç ekmeğine koyup yiyorlar. Bütçesiz turist için ideal.

14 Eylül sabahı Madrid’e doğru yola çıktık… Devamı var.

Önceki yazılar için

https://medium.com/%40meldaonur/11-eyl%C3%BCl-1986-nice-548b60306506

--

--

No responses yet