30 Eylül, 1 Ekim 1986… Yollarda…

Melda Onur
4 min readSep 30, 2020

--

1986 yaz tatilimizin arkadaşlarımız Hümeyra ve Serat ile olan kısmını Barcelona’da tamamlayacaktık. Onlar Türkiye’ye dönecekti, bizim ise tatilimizin ikinci bölümü başlıyordu. Almanya’da yaşayan amcalarımıza gidecek ve 1 ay kadar kalacaktık.

İspanya’da ise Granada’dan sonra hedefimiz önce Murcia, sonra Valencia olacaktı. Costa Brava kıyılarından Barcelona’ya ulaşacak vearkadaşlarımızla vedalaşacaktık.

28 Eylül 1986 akşamı Granada’dan otobüse bindik.

Kabus gibi bir yol

Hayatımda çok otobüse binerim, çok da severim. Etrafı seyrederek, molalar vererek yapılan her otobüs yolculuğu, bana kısa bir tatil gibi gelir. Ancak geriye gönüp baktığımda hayatımın en eziyetli yolculuklarından biri Granada – Murcia arası olmuştu. Eylül ayında hala çok sıcak olan Costa del Sol’de otobüslerin klimaları sonuna kadar açılıyordu. Zaten boğaz yolları hep sorunlu olan ben, artık kendimi korumaktan yorulmuştum. Giderek de sesimin kısılmaya başladığını hissediyordum.

Granada – Murcia otobüsü olabilecek en konforuz, daracık, dengesiz, havalandırması sorunlu bir otobüstü. Yol karanlıktı ve şoför son sürat gidiyordu. Bir yandan terliyor, bir yandan üşüyor ve korkuyorduk da. Sabah Murcia’ya vardığımızda pilimin bittiğini anlamıştım. Sesim neredeyse hiç çıkmıyordu. Artık bir an önce kendimizi konforlu bir yatağa ve ailemizin şefkatli kollarına atmak istiyorduk. Kızlara bizim seyahati burada sonlandırmak istediğimizi, Valencia’ya devam etmek istemediğimizi söyleyerek orada vedalaştık.

Murcia’da ilk Paella

Murcia’da hava yağmurluydu ve sonbaharı hissettiriyordu artık. Murcia’ya gitme nedenimiz aslında İspanyolca kursumuzdaki hocalarımızdan Senor Efren’in doğup büyüdüğü şehir olmasıydı, çok methetmişti, biz de görelim demiştik. Ablamla Murcia’nın sokaklarında dolaştık, ama dedim ya, amacımız kendimizi bir an önce Almanya’da amcamızın evinde bulmaktı. 20 günlük seyahatten çok yorgunduk. Yola çıkmadan kendimize ilk kez paella ziyafeti çektik. İspanyolca kursunda iken bazen hocalarımız bize paella ve sangria partisi yapardı. Bu yüzden İspanya’nın çeşitli yörelerinin paellalarını daha önce İstanbul’da tatma imkanım olmuştu. Bu kez Murcia’da “Paella Murciana” yiyecektik. Bir restorana oturduk. Çok lezzetli bir paellla yediğimizi hatırlıyorum. Ama esas tadı damağımda kalan, paella öncesi restoranın ikramı olan tabaktı. Kocaman domatesler enine iri iri yuvarlak dilimler halinde kesilmişti. Üzerine hayatımda yediğim en lezzetli yeşil zeytinler bolca serpiştirilmişti ve şahane bir zeytinyağı dökülmüştü. Paella öncesi gelen bu sürprizi silip süpürmüştük.

Almanya yolunda minik tatsızlıklar

İstikamet önce Barcelona ardından da aktarmalarla ulaşacağımız Stuttgart idi.

Eskiden valizler pek konforlu değildi. Öyle çekmelisi pek yoktu. Valizlerden birinin sapı kopmuştu. Artık sırtımızda dev bir şapka ile bir de valiz sürükleyecektik. Neyse yine de mutluyduk. Gece Barcelona trenine bindik. Sabah da garda Almanya’ya nasıl gideceğimizin yollarını arıyorduk. Trenle Fransa ve İsviçre’yi geçecektik. Sesim tamamen kesilmişti. Bilet almak için konuşmadan önce bir yerde kahve içiyorduk ki sesim biraz sesimi açılsın. Zar zor Almanya’ya kadar aktarmalı bir bilet aldık ve ilk trene bindik. Akşam Barcelona’dan yola çıktık. Gece Fransa sınırındaydık. Ancak bizi tatsız bir sürpriz bekliyordu. Eşyalarımızı alıp İspanya treninden inmiştik. Sınırı geçip Fransa’dan bizi direk Karlsruhe’ye götürecek trene binecektik. Çok yorgun ve uykuluyduk. Sınırı geçerken pasaportlara bakan polis ablamı geçirmiş, ancak “Türk” diye beni tutmuştu. Nasıl oldu anlamamıştık. Ablam da geri döndü. Fransa polisi pasaportlarımızıda vize arıyordu, oysa babamdan dolayı ikimiz de yeşil pasaport kullanıyorduk ve vize gerekmiyordu. Üstelik de daha 20 gün önce trenle Fransa’ya girmiş, Nice’te gezmiş ve çıkmıştık. Bunların hepsi pasaportta görünüyordu. Kısık sesimle derdimi anlatmaya çalışıyordum. Uzun bir mücadelenin ardından geçmemize müsaade çıktı. Gerekçe olarak da o günlerde yeşil pasaportla ilgili bir sıkıntı yaşandığına dair bir şeyler söylediğini hatırlıyorum memurun.

Yol arkadaşlarımız

Sonunda bizi amcamızın evine götürecek trene kıl payı yetişerek binmiştik. Bu kez bindiğimiz hızlı bir trendi. Gece boyunca ve ertesi gün boyunca Fransa’yı boydan boya geçtik. Kompartımanda iki erkek, bir kadın, 3 Fransız genç vardı. Mallorca’dan dönüyorlardı. Üçü de yaz sezonunu orada animatör olarak çalışarak geçirmiş ve para kazanmışlardı. Erkeklerden biri Mauritius’lu bir siyahtı. Diğeri sarışın çok sempatik bir Fransızdı. Kız çok konuşkan değildi ama yine de çok sevimli yol arkadaşlarıydılar. Bu ara hastalıktan bitmiş haldeydim. Boğaz yollarım felaketti. Fransız genç küçük bir şişeden okaliptüs kokulu bir sıvıyı avucuma dökmüş ve yalamamı söylemişti. O günlerde cesurduk, aynı güvenle bugün dediğini yapar mıydım bilmiyorum, ama avucumu yaladım. Keskin bir okaliptüsün neredeyse mideme kadar indiğini hatırlıyorum. Çok iyi gelmişti. En azından yolun devamında daha rahat konuşabilir hale gelmiştim.

Yol arkadaşlarımız Fransa’da; galiba Paris’te inmişlerdi. Geceden sabaha kadar başka yolcular da bindi indi. Sabah erken bir saatte ablam beni heyecanla dürterek uyandırdı. “Melda şuraya bak, cennet mi bu?” diyordu. Trenin camından gördüğümüz masalsı bir göl manzarası ile içinde yüzen kuğulardı. Bu güzelliğe doyamamıştık, ağzımız açık izliyorduk. İsviçre’ye girmiştik; ve çok az yolumuz kalmıştı artık. İsviçre’den geçiş kısa sürmüştü.

Ve Almanya…

Almanya sınırlarına girdiğimizde bir aktarma daha yapmamız gerekiyordu. Bu son aktarmamızda yanlışlıkla bindiğimiz birinci sınıf vagon bize bir kaç DM (Deutsche Mark) fazlaya mal olacaktı, ama daha önemlisi trenlerde para çaldırma korkusuyla fazla marklarımızı bir hayli ulaşılmaz yerlere koymuştuk. Cezalı bilet kesen memurun, marklarıma ulaşmak için pantolonumla cebelleşmemi şaşkınlıkla seyretmesi hala gözlerimin önündedir.

1 Ekim 1986 günü Stuttgart’a amcamızın evine ulaşmıştık. Kavuşmalar ve kucaklaşmaların ardından yenen nefis yemekle birlikte gözlerimiz kapanıyordu. Yatağa nasıl yattık hatırlamıyorum, ne kadar uyuduğumuzu da… Ama yengemin söylediğine göre tam 1 gün boyunca uyumuşuz.

Almanya günleri ayrı bir yazı konusu olacak.

önceki yazı: https://link.medium.com/LE1joDbciab

--

--

No responses yet