Suya, Sabuna Dokunun

Melda Onur
5 min readMar 22, 2020

--

TV’de uzmanlardan biri — ki uzmanlık polivalan bir özellik haline geldiği için ne uzmanı olduğuna bakmıyoruz artık — elleri nasıl yıkamak gerektiğini anlatıyordu. Bu el yıkama gündemi Coronalı günlerimizin taaa en başından beri var.

“Elleri sabunla 20 saniye ova ova, parmak uçlarını avuç içinde ovalaya ovalaya…”

Sabahın doktor programlarına — yani artık hep doktorlar çıktığı için öyle diyoruz, normalde yaşam programları — bağlanan, konuk olanlar sanki ilk kez görüyor ya da dinliyormuş gibi davrandıkları için “yahu bu ülkede insanlar el yıkamayı ne zaman unuttu” demişim.

Bizler eve gelir gelmez elini yıkayan, zaten her yemekten sonra elini ağzını — “bitlenirsin yoksa” derdi annem- yıkayan, eve misafir gelir gelmez bir tur kolonya tutan, hatta misafirin çocuğu varsa mutlaka kafasına kafasına döken bir halkız. Eskilerde sigara da tutulurdu. Her evin orta sehpasında çeşitli sigara markalarının paketlerinin olduğu şık bir kristal ya da Alman gümüşü sigaralık bulunur; her biri açılmış paketten, biri tam, diğeri yarım çıkarılmış şekilde iki adet sigara da ikram edilmeye hazır dururdu.

Annemin zulasında hep bir şişe kolonya olur. Eğer, — Allah göstermesin — bir hastalık falan olur da hastaneye ya da hasta ziyaretine gidilirse, verilecek en makbul hediyedir kolonya. Zaten hasta evine ya da hastaneye ziyarete gidildiğinde, hasta refakatçisinin çift tur kolonya döndürmesi adettendi. Hem Hoşgeldiniz derken, hem uğurlamada.

Yani el temizliğini çocukluktan rutine bağlamışız. Babam hala yemeğe oturunca “elini yıkadın mı” diye sorar. Aslında elimi yıkadığımı bilir de, sonradan kedileri tutmuş olabilirim diye garantiye almak için…

Corona başlarken yine uzmanlarımız “Türk Geni, Müslüman Temizliği” bizi koruyacak dediler ya, o aslında Anadolu topraklarında yaşayan halkların adetleri, gelenekleri. Hep övündüğümüz köprü coğrafyamız bu tür salgınlar için aslında yumuşak karnımız, ama herhalde bu toprakların kadim halkları bu köprüden gelip geçecek her türlü tanrı misafirinin yanında mikrobu, hastalığı, illeti defetmenin yolunu bol bol temizlenmekte, kolonya vb sıvılarla dezenfekte olmakta bulmuşlar.

Velhasıl suyla haşır neşir bir toplumuz. Evliya Çelebi Bursa’ya anlatırken “velhasıl sudan ibarettir Bursa” demiş ya, aslında ülkenin büyük kısmı da öyle… Finlilerin saunası terlemek için iyi de, peşine hamam olması şart. Biz mis gibi sabunlarla şöyle sabunlukları köpürte köpürte… Sabunluk ya… El yapımı güzel köpüren orlonlardan renkli renkli, çeşitli örnekte, tığ işi örgülerle sabunluklar. Hangi ülkede sabunluk olur? Sünger olur, fırça olur tamam.

Ben sabunluk çok ördüm. Annemin öğrettiği model en iyi köpürenidir. Düz tığ işi sık iğne ya da dolgu yaparken tığı tutan elinizin işaret parmağına ipi bir kez doluyorsunuz. Bittiğinde düz bir örgü değil tam da sabunlarla köpürecek bir el işi çıkıyor ortaya.

Mesela Corona günleri sabunluk örmek için çok ideal günler.

Sabunluk ve kese bizim çeyiz kültürümüzün de bir parçası. Ayrıca gelin hamamı öncesi misafirlere peştamal, sabunluk, mis gibi de bir beyaz sabun da hediye edilir.

Mis gibi beyaz sabun…

Rahmetli teyzem öyle derdi… “Misss gibi beyaz sabun…” Hiç sevmezdi renkli, kokulu, parfümlü sabunları. Biz de gençtik tabii, hoşumuza gidiyordu marketten gidip çilekli, lavantalı vs renkli renkli sabunları almak. Evde lavaboda onun hep ayrı bir beyaz sabunu olurdu, dayanamazdı diğer kokulara. Aslında ne kadar haklıymış. Kimyasal, sahte kokulu sabunlarla arınmışız sözde…

Arınmışız!

Aklıma gelmişken Ivan Illich, H2O, Unutmanın Suları — bu da Corona günleri için tavsiye kitap olsun — adlı kitabının önsözünde şahane bir arınma tanımı yapar ve sorar:

Kenti çevreleyen su borularında dolaşan, kimyasal yapısı H2O olan, işlevsel olarak suya benzeyen o sıvının, insanın tarih boyunca su olarak bildiği, yaratılışın ikinci gününde ikiye ayrılan, Lethe’de belleği silen, Mnemosyne’de mutlak bilgiyi içinde toplayan, vaftiz eder ve abdest alırken ruhu arıtan, antik felsefede tözlerden biri olan, uzamı sınırlayan, pınarlardan çağlayan, ırmaklardan akan ve meydanlardaki ortak köy veya mahalle çeşmelerinden kap kacağa doldurulan; yani temizleyen ve arıtan o şey ile aynı olduğuna emin misiniz?”

Bu soruyu tükettiğimiz her şey için sorabiliriz aslında. Pilavdaki pirinçten, altı nokta nokta desenli suni şişirilmiş tava ekmeğine…

Bundan birkaç yıl önce Küba’ya gidiyorduk gezmeye. Yazılan çizilenlerden etkilenip rehberimize “ya Haluk Bey, Küba’da sabun yokmuş, götürsek mi yanımızda, dağıtırız halka, ne dersiniz?” diye sorduk. Çok ibretlik bir yanıt verdi:

“Yok, gerek yok… Aslında sabunları var, üstelik devlet de veriyor zaten. Ama bazen onlar kokulu, renkli sabun arıyor. Aslında şimdilerde Türkiye’de pek de itibar edilmeyen sabunlar onlarda pek yok. Onların sabunları doğal sabun. Bugün bizim doğal, el yapımı, katkısız diye köşe bucak arayıp, hatta daha fazla para verdiğimiz sabunlar. Ama yine de siz bilirsiniz.”

Almadık tabii… Aklınızda olsun Haluk Işıkmen, şahane bir Küba rehberidir ve şu Corona’dan kurtulursak, bir de Küba’ya gitme fırsatınız olursa diye adını buraya yazıyorum.

Sabunun doğalına, katıksızına son yıllarda merak sardık. Ben de artık çocukluğumdaki o mis gibi beyaz sabun kokusunu arar oldum.

Geçenlerde Sultan’ın dükkanından çıkarken vitrinde duran beyaz kalıp sabunu kokladığımda “işte bu, işte bu” demişim… Şimdilerde “Marsilya Sabunu kokulu” diye satılıyor ya, hatta o kokuda kedi kumu bile var. İşte o koku:

Banyo günlerimizde (genelde pazarları olurdu) evimizi sarıp sarmalayan, sabunluğumuzda köpürtüp annemize sırtmızı sabunlattığımız, biraz büyükçe olduğu için minik ellerimizden bazen kayıp lavaboya düşen, çekmecelerimize koyup eşyalarımızı mis gibi kokuttuğumuz, kurusun diye cam kenarlarına dizdiğimiz, gömleklerimizi yıkadığımızda mis gibi kokusunu okulumuza, işimize, çay partilerimize taşıdığımız, o neredeyse yenilesi beyaz kalıbı özlediğimizin farkında mısınız?”

Şu Coronalı günlerde sağolsun Sultan’ın beyaz sabunuyla gün geçiriyorum. Sultan el yapımı sabun üreticisi, merak edenler için Boğazkesen’de Pür Beyaz diye dükkanı var. Biz arkadaşlarla bazen stres atmak için ortak sabuna giriyoruz. O bize zeytinyağı, uçucu yağ, bir de köpürtücüyü veriyor, karıştırıp kalıplara döküyoruz. En keyiflisi de kesmesi. Tabii saf kokularla farklı sabunlar da yapıyor. Sultan’ın dükkanı küçük pasta dükkanı gibi, insanda raflardakileri yeme hissi uyandırıyor. Ama tabii şimdi gidemezsiniz, Instagram hesabına bakın mutlaka. Eve de gönderiyor, sipariş verebilirsiniz. (Bu da benden viral olsun )

Emekli olduktan sonra The LifeCo diye bir şirketin tanıtım dokümanlarını yazıyordum. Türkiye’yi detoks ile tanıştıran kurumdur. Bedensel arınma üzerine uzmandırlar. Sattıkları ürünleri de şöyle tanıtırlar:

“Yiyemeyeceğiniz ürünü vücudunuza sürmeyin, her bir gözeneğimizin birer ağız olduğunu düşünün.”

Vallahi o gün bugün yoğun kimyasallı ürünlerden uzak durmaya çalışırım.

Evet efendim konuyu çok dağıttık. Bu aslında bir Dünya Su Günü yazısı olacaktı. Corona günlerinde bol bol eski arşivlerimi temizleme, düzenleme vaktim oluyor. Pek çok şey yapmışız “Su Mücadelesi”nde. Bir çok şey de yarım kalmış; ben de ucunu bırakmışım, ne ayıp. Ama bir sorun, niye bırakmışım. 7 Haziran 2015’ten sonra ülkenin hali Orman, Su mücadelesinin üzerinden de silindir gibi geçti.

Ama bilin ki bu Corona’dan sıyırırsak kendimizi hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Daha çok temiz hava, daha çok temiz ve çok ucuza ulaşılabilecek su, sağlıklı, güvenli, yeterli gıda, onurlu bir yaşam, güvenli ve sağlıklı bir yaşam alanı, dayanışma, eşitlik ve sosyal adalet olacak. Çünkü öyle olmalı…

Artık suya sabuna çok fena dokunduk, bırakamayız. Suya sabuna dokunacağız hepimiz.

Virüssüz günlere!

--

--

No responses yet